3 Ocak 2008 Perşembe

Elazığ Resimleri














Elazığ genel tarihi


ELAZIĞ ili doğal şartların elverişli olması nedeniyle paleolitik (yontma taş) döneminden beri çeşitli toplulukların yerleştiği bir alan olmuştur.Keban ve Karakaya barajları eski eserleri kurtarma projesi çerçevesinde yapılan arkeolojik kazı ve araştırmalar ,yöre tarihinin bilinmesine büyük katkılar sağlamıştır.Bu çalışma ışığında Elazığ-Harput yöresinin bilinen en eski sakinleri Hurriler’dir. Arkeolojik kazılar sonunda elde edilen tabletlerden anlaşıldığına göre Hurriler ,Ön Asya da büyük bir bölgeye yayılmış ,M.Ö.2 bin yılının sonlarında kuvvetlenerek ırkdaşları Subar Beyleri’ni de egemenlikleri altına alarak ,sınırlarını genişletmişlerdir. Hurriler den sonra bölge Hititlerin hakimiyeti altına geçmiştir.M.Ö.IX, yüzyıldan itibaren Urarturlar bölgeye egemen olmuşlardır. Urartu dönemine ait Palu,Kömürhan ve Bağın’da çivi yazılı kitabeler bulunmaktadır. M.Ö.VII. yüzyıllar da bölgeye Medler hakim olmuş , sonraki yüzyıllarda Pers Straplar’ın Büyük İskender’e yenilmesiyle Pers hakimiyeti sona ermiş , bölge İskenderin ordularının denetiminde kalmıştır.M.Ö.546 yılında Roma ordusu Persler’e yenilince yörede Persler’in hakimiyeti görülmeye başlamıştır.Bu hakimiyetle birlikte yöre M.S.III. yüzyıla kadar Pers-Roma mücadelesine sahne olmuş ,Büyük Roma İmparatorluğu’nun M.S.395 yılında ikiye bölünmesinden sonra yörede ,Sasani Bizans mücadelesi başlamıştır. Sonuçta Fırat’ın batısı Bizans,doğusu Sasaniler ,hakimiyetine girmiştir.

Elazığ İlinin Konumu



Elazığ ili Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer almaktadır. Yüzölçümü 8.455 Km2 si kara, 826 Km2 si baraj ve doğal göl alanları olmak üzere toplam 9.281 Km2 dir. Denizden yüksekliği 1.067 metre olan Elazığ, yeryüzü şekilleri açısından topraklarını dağlık alanlar, platolar ve ovalar oluşturmaktadır. Türkiye topraklarının % 0,12�sini meydana getiren il sahası, 40º 21� ile 38º 30� doğu boylamları, 38º 17� ile 39º 11� kuzey enlemleri arasında kalmaktadır. Bu çerçeve içinde şekil olarak kabaca bir dikdörtgene benzeyen Elazığ ili topraklarının D-B doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 150 km. K-G yönündeki genişliği ise yaklaşık 65 km. civarındadır. Coğrafi konumu itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. İli, doğudan Bingöl, kuzeyden Keban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya, güneyden ise Diyarbakır illerinin arazileri çevrelemektedir. İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır. 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km. mesafededir. Ayrıca İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri ile çevrilidir. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır.




HARPUT VE ELAZIĞ ADININ KAYNAĞI

Asur ve Hitit yazılarında Harput'tan söz edilmektedir. Boğazköy'de bulunan Hititler'e ait çivi yazılı belgelerde Harput yöresine IŞUVA denildiği görülmektedir.M.Ö.19. uncu asırda bulunan Asurlar'a ait çivi yazılı Kapodokya metinlerinde KARPATA adıyla geçen yerin Harput olduğu söylenmektedir.Urarturlar döneminde Harput'a KARBERD denilmekte idi."KAR " taş, "BERD" ise kale anlamına gelmektedir.M.Ö.13. asra ait Hitit çivi yazılı bir vesikada Harput, HARPUTTAŞ olarak adlandırılmıştır. Vesikada Harputtaş ,Harziuna ülkesinin dört şehrinden birisi olarak gösterilmiştir.Harputtaş şehri ile bugünkü Harput'un aynı olduğu konusundaki fikri Prof.Bossert ileri sürmüştür.M.Ö.9. ve 8. yüzyılda Hitit kitabelerinde Harput'a HARPUTTAVANAS denilmektedir.M.Ö.900-650 yıllarında Urarturlar Harput'a SUPANI adını vermişlerdir.Eski Yunan ve Romalılar bu kelimeyi SUPHANE ya da SOFEN şeklinde kullanmışlardır.Bununla beraber ünlü Alman Coğrafyacılarından "K.Ritter" Harput'un bütün SUPHANE eyaletinin merkezi olarak göstermekte ve bu fikri Lehman Haupt da muhtemel görmektedir.Arap kaynaklarında Harput ve yöresi HİNZİT,Ermeni kaynaklarında ise HANDZİT olarak geçmektedir.Arap kaynaklarında İranlılar'ın zapt ettikleri ZIATA CASTELLUM denilen yerin Harput'tan başka bir yer olmadığı , ZİYATA kalesine Araplar'ın HISN-I ZİYAT dedikleri ,Ziyata'nın Ziyad'a benzetilmiş olduğu ve Castellumun'da Arapça kale manasına gelen HISN kelimesinin karşılığı olduğu muhakkakdır.Harput bir zamanlar bu şekilde isimlendirilmiş ve Hısn-ı Ziyat ismi yakın asırlara kadar devam etmiştir.Bazı bilginler Hısn-ı Ziyat isminin yalnızca kaleye verildiği ,şehre ise HARTABIRT denildiği ve Arapça'ya bu şekilde ve bazende HATR-EL-BUYUT geçtiği ifade edilmektedir.Harput'un Elazığ'a taşınmasıyla Elazığ'da oturan insanlar Harput'a yukarı şehir demeye başladılar.Elazığ'ın Osmanlı Dönemindeki ilk adı Mezradır.Elazığ'ın Sultan Abdulaziz zamanında bayındırlaştığı ve buraya MAMURET'ÜL AZİZ yani Aziz'in yaptırdığı kent adı verilmektedir.Sonraları halkın ağzında daha kolay söylenebildiği için ELAZİZ olarak kullanılmıştır.17 Kasım 1937 'de ELAZİZ'e gelen Atatürk ,şehrin adının ELAZIK olmasını istemiş; Atatürk'ün önerisi ve bakanlar kurulu karari ile Elaziz,Elazık olarak değiştirilmiştir.Azık diyarı anlamına gelen bu kelime , söyleniş zorluğu nedeniyle 10 Aralık 1937 'de bir bakanlar kurulu kararı ile bugünkü söyleniş şekliyle kabul edilmiştir.

Elazığ kültür tarihi

Bugünkü Elazığ 1834 yılında tarihi Harput'un bir mezrası olan ve "mezre" diye anılan ovaya nakledilmesiyle kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde ise gelişmesine devam ettirerek gelişen ve Doğu Anadolu'nun önemli merkezlerinden birisi olan Elazığ, kültür tarihi ve yerleşme tarihi açısından büyük önem arz eder.Bilim adamlarının yer değiştiren şehirler arasında saydığı Elazığ ,1937 yılında bugünkü ismini almıştır. Harput; Sultan Aziz döneminde Mamüret'ül-Aziz ismin alıncaya kadar Harput ismiyle bilinmiş ve tarihe mal olmuştur. Bu nedenlerle Elazığı anlatırken onun menşeini oluşturan Harput'dan bahsetmek ve hatta birisinin ismi anıldığında diğeri anlamak mecburiyeti var gibidir.Elazığ(Harput)ve çevresi çok eski bir yerleşme bölgesidir. Yöre hakkında ilk yazılı belgeler M.Ö.2000 yıllarına rastlar. Ancak 1967 yılında Keban Barajı'nın yapımı nedeniyle oluşacak olan göl sahasında yapılan arkeolojik kazı ve etnografik araştırmalardan elde edilen buluntular , yörenin paleolitik (eski taş)devrine ulaşan bir iskan sahası olduğunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim Elazığ'ın Murat ve Karasu'nun birleşmesinden oluşan Fırat Nehrinin çizdiği yay içinde sulak ve verimli bir ova üzerine kurulması ,yöreyi yerleşmeye elverişli kılmıştır.Elazığ(Harput)'ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgilerin Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö.III ve IV bin yıllarında bölgede Subarların yaşadıkları ve Fırat isminin bunlar tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarlar'ın Hurriler2le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler.Hurriler2den sonra M.Ö.2000 yıllarında yöreye IŞUVA adı veren, tarımda ve dokuma sanatında ileri olan Hititler hakim olmuşlardır.Hititlerin yöredeki egemenliğine ;çivi yazısını kullanan ve taş oymacılığı konusunda ileri olan Urarturlar son vermiştir. Günümüzde de ayakta olan Harput Kalesini ilk yapanların Urarturlar olduğu ileri sürülmektedir.M.S. 1. Asırla 3. Asar kadar Harput'a hakim olan Romalılar ,madencilikte ileri olup yörede maden işletmeleri kurmuşlar Harput ve civarında azda olsa bir şehir hayatının ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır.Sasaniler'le Bizansızlar arsında zaman zaman el değiştiren Harput , 7. Asrın ortalarında Bizansızlar'ın eline geçer. Sonra H.z.Ömer zamanında müslüman Arapların hakimiyetine girer. Bu dönemlerde Uluova ve Kuzuova da hayvancılık yapılıyor,insanlar çoksade bir hayat sürüyorlardı .10.asırda ikinci defa Harput'u ele geçiren Bizanssızlar burada bir vilayet teşkilatı kurmuşlardır.Harput ve çevresi 1071 yılında kazanılan Malazgirt zaferinden sonra 1085 yılında Türkler'in eline geçmiştir.Harput'taki ilk Türk hakimiyeti Çubukoğulları ile başlar.Bu dönemde Harput'un iskanı ve imarı çalışmaları uç verir.Böylelikle günümüze kadar gelen ve sonsuza kadar devam edecek olan Türk hakimiyeti sağlam temeller üzerine kurulmuş olur.Anadolu'nunu fethine katılarak ,Türkleşmesinde önemli rol oynayan Artukoğulları ,Harput'ta 1113 yılından başlayıp 1234 yılına kadar ,yüzyıl sürecek olan bir hakimiyet kurmuşlardır.Artukoğulları'nın Harput'un kültür tarihi üzerinde önemli bir yeri vardır.Osmanlılar gibi kayı boyundan olan Artuklular ünlü komutan Belek Gazi'yi yetiştirmiş ,Harput'u bugüne kadar ulaşan Türk-İslam eserleriyle süslemeye başlamışlardır.Harput'taki Ulu Cami,Alacalı Camii bu dönemde yapılmışlardır.Yine Artukoğulları döneminde bir hastane,bir çok çeşme ,türbe ,saray inşa edilmiştir.Harput kalesi önemli bir onarım görmüş ve bazı eklentiler yapılmıştır. Yine kalenin hemen dibinde Süryani Kilisesinin Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından yapıldığı kanaati vardır.Bu dönemde ticaret ve el sanatları son derece ğelişmiştir.1185 yılında yapılan Ahi Musa Mescidi'nin varlığı Harput'ta bir Ahi Teşkilatı'nın kurulduğunu göstermektedir.Artuklular dönemi Harput'un bayındır hale gelmesiyle birlikte bilim ve sanatta da önemli hamlelerle doludur.Adı bilinmeyen bir yazar matematik kitabı yazmış ,musikide .edebiyatta önemli gelişmeler olmuştur.Artuklular döneminde Uluova ve Kuzuova da geleneksek usüllerle tarım yapılmıştır.Bu dönemlerde evler genellikle tek katlı ve damlıdır.Artuklular döneminde Harput bir bilim,kültür,sanat ve ticaret merkezi haline gelmiştir.Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat ,Artukluların egemenliğine son vererek Harput'a hakim olur. Bu dönemde Harput'ta Türk-İslam Kültürü tamamen hakimdir. Ticaret,sanat ve kültür şehri olma özelliğini sürdürür. Arap Baba Mescidi bu dönemin eseri olup,mescitteki çini işçiliği ,el sanatlarının ne kadar ileri bir düzeyde olduğunu gösterir.Selçuklular'ın zayıflama dönemlerinde Harput'a İlhanlı akınları oldu. İlhanlılar yörede huzursuzluk yarattıkları gibi Harput'ta oluşan uygarlık birikimlerini de önemli ölçüde tahrip etmişlerdir. Harput'un yaşadığı en acı ve en talihsiz yıllar bu dönem olmuştur.İlhani hakimiyetinden sonra Harput'a 1339 yıllarında başlayıp 1465 yılına kadar sürecek olan Dulkadiroğulları dönemi başlar ve bu dönemde Harput Kalesi tekrara onarım görür.Tarihi boyunca bir sınır bölgesi ve ihtilaf hududu olarak kalan Harput ,1465'de Akkoyunlular'ın eline geçer ve Osmanlılara sınır oluşturursuzun Hasan döneminde İtalyan gezgini Barbora'ya göre göz kamaştırıcı bir kenttir. Akkoyunlular zamanında Harput'ta para basılmış,kültür ve sanatta önemli hamleler yapılmış ,çok sayıda din adamı ,bilim adamı ve sanatkar yetişmiştir.Harput 1507 yılında Safaviler'in eline geçmiş ,26 mart 1516 yılında ise Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti zamanında en olgun devrini yaşar ve Doğu Anadolu 'nun ticaret merkezi olur. Bu dönemde Palu ve Keban'da da önemli eserler yaptırılmış ,Keban ve Maden ilçelerinde maden işletmeciliği oldukça gelişmiştir. Bu nedenle özellikle Harput'ta bakır işletmeciliği gelişmiş ;bakır türkülere konu olmuştur.Harput medreselerinde çok sayıda vasıflı alim ve sanatkar yetişmiştir. Yöre insanı divan edebiyatı konularına hakim olmuş ,Fuzuli ve Nedim gibi şairlerimizin şiirlerini bestelemişlerdir. Medrese kültürü ile, kır kültürü birbirini yakından etkilemiş aydın halk tezadı önemli ölçüde ortadan kaldırmıştır. Bu dönemde musikide de önemli gelişmeler olmuş ve divan geleneği ile halk geleneğinin kaynaşmasından oluşmuş bir müzik kültürü ortaya çıkmıştır. İpekçilik son derece gelişmiş ,ipek tezgahları ve fabrikaları kurulmuştur.Evliya Çelebi Harput'ta 17. Yüzyılda 600 dükkan ,7 ticaret hanından,bedesten ve saraçhaneden söz eder. Harput'un çevre köylerinde de el sanatları yaygınlaşmıştı.Pamuk ve diğer zirai ürünler ekilir , tarım ve hayvancılıkla birlikte el sanatları en önemli geçim kaynağını oluştururdu.Harput 19.yüzyılda canlılığını korudu.Kamus'al-Alem'e göre bu dönmede Harput'ta 2670 ev,843 dükkan, 10 camii,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ,12 han ve 90 hamam bulunmaktaydı.19. yüzyılda Harput2ta sanayide uç vermeye başladı.Osmanlıların son zamanlarında batılılar Harput'a özel bir önem verdiler. Amerikan,Alman ve Fransız kolejleri kurdular. Bu okullar Harputtaki yaşama biçimini etkilemiştir. Bu nedenle Harput halkından bir çok insan Amerika'ya gidip gelmiştir. Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı Harput'ta bir Amerikalı oyunu bu olayı Harput'un son yüzyıldaki çöküşünü anlatır.Harput,birbirine çok benzeyen sebeplerle tarihe karışan bir çok eski Türk şehri gibi terk edilmiştir. Yöneticilerin 1834 yılında askeri ve idari merkezlerini mezraya taşımaları ,demir yolunun mezreden geçmesi gibi nedenlerle zaman içerisinde Harput bütün fonksiyonları ile birilikte taşınarak bugünkü Elazığ 'ı oluşturmuştur.Türklerin fethine kadar bir kale şehri olarak kalan Harput ,Türklerle birlikte bayındır bir şehir haline gelmiş ve istikrara kavuşmuştur. Orta Asya'dan kopup gelen Türk insanı ,beraberinde getirdiği bilgi birikimi,gelenek,görenekleri ile mahalli kültürlerden de istifade ederek ,Harput'u çiçek çiçek nakışlamış ve Türk medeniyetinin en hassas , en sevimli ve en yüksek örneklerini yaratmıştır.Türklerle birlikte Harput'ta şehirleşme,ticaret,el sanatları,dini ve diğer kültürel faaliyetler her geçen gün gelişerek devam etmiştir. Son derece güçlü şairler , bilim adamları,mutasavvıf yetiştiren Harput ,kendine has bir folklor ve edebiyat geliştirmiş ve Türk kültür tarihi içerisinde nadide bir yere sahip olmuştur.

Elazığ Genel Bilgi



Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer alan Elazığ, doğu ve kuzeydoğusunda Bingöl, güneyde Diyarbakır, batı ve güneybatı Malatya, kuzeybatı Erzincan, kuzeyde de Tunceli ili ile çevrilidir. Genellikle dağlık ve engebeli bir arazisi olan Elazığ’ın güneyinde Hazar ve Maden Dağları ile Akdağ, doğusunda Güneydoğu Torosların uzantılarından Karaboğa Dağları bulunmaktadır. Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığ’dan geçer ve Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülke sınırları dışına çıkar. Elazığ’ın batısındaki Hasan Dağları (2.118 m.) ulaşır. Hasan Dağı’nın güneyinde Bulutlu Dağı (2.004 m.) , Karga Dağı (1.925 m.) ve Kamışlık Dağı (2.016 m.) yer alır. Elazığ (Harput) Ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1.490 m.dir. Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde , yeniden yükselir, Beydoğmuş yöresinde 1.724 m.ye çıkarak, Keban Barajı çöküntü alanına kadar devam eder. Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusundaki Gökdere Dağını oluşturur. Kuzeye doğru yönelerek Bingöl ile olan doğal sınırı çizer. Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığ’ın sınırları içinde kalır. Hazar Gölünün kuzeyinde 2.140 m. yüksekliğindeki Mastar Dağı, güneyinde de en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2.230 m.) Dağını meydana getirir. Bunların dışında Elazığ’ın çevresinde sıralanmış küçük tepeler de bulunmaktadır. Bunlar; Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz Tepeleridir. Kuzeyde Peri Suyu ve Keban Barajı Gölü, batı ve güneybatıda Fırat nehri doğal sınırlarını oluşturur. İlin en yüksek noktası Palu Dağı’nın güneydoğusundaki 2.620 m.lik yüksekliği ile Akdağ’dır. Elazığ, yer altı su kaynakları bakımından çok zengindir. İl topraklarını Fırat ve Murat Nehirleri, güneyde de Dicle’nin küçük bir kısmı sulamaktadır. Murat Nehri’nin önemli kollarından Peri Çayı, Elazığ’a 27 km. uzaklıktaki Haringet Çayı ilin diğer akasurlarıdır. Elazığ’ın güneydoğusunda il merkezine 25 km. uzaklıktaki Hazar Gölü (Gölcük), tektonik bir göl olup, denizden 1.250 m. yüksekliğinde ve 22 km. uzunluğunda, 86 km2. lik alanı kaplamaktadır. Türkiye’nin en büyük yapay gölü olan Keban Baraj Gölü, 675 km2.lik bir alanı kaplar. Murat Vadisi boyunca 125 km. uzunluğunda olup, burada elektrik üretiminin yanı sıra balık üretimi ve su sporları da yapılmaktadır. Elazığ’ın 10 km. batısında bulunan Cip Çayı üzerindeki Cip Baraj Gölü, 800 hektarlık bir alanı sulamaktadır. Ayrıca Keban, Kralkızı, Karakaya ve Özlüce gibi baraj gölleri de il sınırları içerisindedir. İlin alçak kesimleri Doğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinde yer alan çöküntü alanıdır. İl toprakları genellikle alüvyonlu olup, verimli ovalarla kaplıdır. Bunlardan en önemlileri Ulu Ova ve Elazığ (Harput) Ovası’dır. Ayrıca Kuzova, Behremaz Ovası, Palu (Yarımca) Ovası da il sınırları içerisindedir. Elazığ’ın platoları ilin kuzeyinde, Harput çevresinde, Murat Nehrinin kuzey kesimlerinde ve Ağın yöresinde yer alır. Eski tarihlerde çok zengin olan orman örtüsü çeşitli nedenlerle tahrip edilmiştir. Günümüze gelebilen ormanlar daha çok koruluk ve çalılık niteliğindedir. Ancak, dağların yüksek kesimlerinde meşe ve huş ormanlarına rastlanır. Yüzölçümü 9.153 km2 olan Elazığ’ın toplam nüfusu 572.933’tür. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayi ve madenciliğe dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday ve arpadır. Diğer tahıl ürünleri ise şeker pancarı, tütün, pamuk, patates, soğan olup, kayısı, elma, vişne, dut, iğde, badem, çilek ve üzüm gibi meyveler de yetiştirilmektedir. Sebze üretimi baraj gölleri nedeni ile önemli ölçüde azalmıştır. Hayvancılık özellikle dağlık kesimlerde yapılır. Göçer aşiretlerinin yolları üzerinde oluşundan ötürü de hayvancılık canlıdır. Sığır, koyun ve kıl keçisi yetiştirilir. Mera hayvancılığı, tavukçuluk ve arıcılık da geçim kaynakları arasındadır. Türkiye’nin en önemli maden çıkarma ve işleme bölgelerinden olan Elazığ’da, bakır, florid, bakırlı pirit, çinko, kurşun, krom, mangenez, molibden, demir ve volfram yatakları bulunmaktadır. İlde, Simli Kurşun İşletmesi, Şark Kromları İşletmesi ve ferrokrom tesisleri bulunmaktadır. İmalat sanayii ise gıda, içki, çimento, yem, yapay gübre ve madencilik konularında yoğunlaşmıştır. Elazığ, eski çağlardan bu yana bir çok toplumun yerleştiği, farklı kültürlerin geliştiği bir yer olmuştur. Özellikle yöredeki höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen kalıntı ve buluntuların çeşitliliği, köklü bir tarihe ve kültür varlığına sahip olduğunu göstermektedir. Elazığ yöresindeki ilk arkeolojik araştırmalara 1945 yılında başlanmış ve belirli aralıklarla sürdürülmüştür. Geniş çaplı arkeolojik araştırma ve kazılara Keban Baraj Gölü altında kalacak olan yerleşim alanlarının kurtarılması amacıyla 1960’larda başlanmıştır. Doğu Anadolu’nun kültür tarihini aydınlatan Ağın, Kalaycık, Aşvan, Boytepe, Fatmalı-Kalecik, Kaşpınar, Haraba, Han İbrahim Şah, Korucutepe, Norşuntepe, Tepecik, Tülintepe, Körtepe, Değirmentepe kazıları yöredeki ilk yerleşimin Paleolitik Çağda başladığını göstermiştir. Ayrıca yöre tarihi ile ilgili ilk yazılı bilgiler de Hitit ve Asur tabletlerinden öğrenilmiştir. O yıllarda Harput önemli bir yerleşim merkezi idi. M.Ö. XIX. yüzyılda bulunan Asurlular’a ait çivi yazılı tabletlerde rastlanılan Karpata isminin eski Elazığ olan Harput ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır. M.Ö.XIII.yüzyıla tarihlendirilen Hitit dilindeki çivi yazılı bir tablette Harput, Harputtaş olarak adlandırılmış ve Harputtaş, Harziuna ülkesinin dört şehrinden birisi olarak gösterilmiştir. Prof.Bossert, Hitit tabletlerinde ismi geçen Harputtaş’ın bugünkü Harput’un olduğunu ileri sürmüştür. M.Ö.IX. ve VIII. yüzyıl Hitit kitabelerinde de Harput’un ismi Harputtavanas olarak geçmektedir. M.Ö.900-650 yıllarında Urartular Harput’a Supanı adını vermişlerdir. Osmanlı Döneminde bu kente Mezra ismi verilmiş, Sultan Abdülaziz zamanında yapılan imar çalışmalarından sonra Sultan Abdülaziz’in yaptırmış olduğu yeni binalardan ötürü Mamuretul Aziz (Sultan Aziz’in mamur ettiği yer) ismi yakıştırılmış, sonradan bu isim halk arasında Elaziz’e, ardından da Elazığ’a dönüşmüştür. Elazığ-Harput yöresinde XX.yüzyılın ikinci yarısında başlayan, İstanbul Üniversitesinin yaptığı kazılarda yörenin ilk halkının Hurriler olduğu açıklık kazanmıştır. Burada ele geçen tabletlerden öğrenildiğine göre, Hurriler Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir bölümüne yayılmış, M.Ö.II bin yılının sonlarında kuvvetlenerek ırkdaşları Subar Beyleri’ni de egemenlikleri altına alarak, sınırlarını genişletmişlerdir. Hurriler den sonra bölge Hititlerin hakimiyeti altına geçmiştir. Urartuların bölgeye egemen oldukları M.Ö.IX. yüzyıla tarihlendirilen kitabelerden Palu, Kömürhan ve Bağın’da da aynı döneme tarihlenen eserlerle karşılaşılmıştır. Bunlardan günümüze ulaşan Harput Kalesinin de Urartular zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. M.Ö.VII. yüzyıllar da bölgeye Medler hakim olmuş, onları Persler izlemiş ve yöre Pers Satraplarınca yönetilmiştir. Büyük İskender’in Anadolu’ya egemen olmasından sonra İskender’e yenik düşen Pers ordusu bölgeden çekilmiş ve hakimiyet tamamen Helenlere geçmiştir. Bununla beraber Perslerle olan mücadele hiçbir zaman sona ermemiş, çatışmalar daha sonraki dönemlerde Romalılara kadar da uzanmıştır. Bizans döneminde ise Fırat’ın batısı Bizans, doğusu Sasaniler, hakimiyetine girmiştir. M.S.I.-III.yüzyıllarda Harput’a hakim olan Romalılar ,madencilikte ileri olup yörede maden işletmeleri kurmuşlardır. Sasaniler’le Bizanslılar arasında zaman zaman el değiştiren Harput , VII.yüzyılın ortalarında Bizanslıların egemenliğine, daha sonra da H.z.Ömer zamanında Arapların hakimiyetine girmiştir. X.yüzyılda ikinci defa Harput’u ele geçiren Bizanslılar burada bir vilayet teşkilatı kurmuşlardır. Harput ve çevresi 1071 yılında kazanılan Malazgirt savaşından sonra 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Yöredeki İlk Türk egemenliği Çubukoğulları ile başlamış, Harput’a Türkmen boyları yerleştirilmiş ve kent onarılmıştır. Artukoğulları Harput’ta 1113-1234 yıllarında hakimiyet kurmuşlardır. Artuklular döneminde Harput bir bilim, kültür, sanat ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat ,Artukluların egemenliğine son vererek Harput’a egemen olmuştur. Selçuklular zayıfladıktan sonra Harput’a, Moğol akınları başlamış ve Artuklu ve Selçuklu kültür birikimlerini de önemli ölçüde tahrip etmişlerdir. İlhanlılardan sonra Harput’a 1339 yıllarında başlayıp 1465 yılına kadar sürecek olan Dulkadiroğulları dönemi başlamıştır. Harput ve yöresi 2465’te Akkoyunluların eline geçmiş, bu dönemde Harput’ta sikke basılmış, kültür, sanat ve bilim alanında büyük gelişim göstermiş, çok sayıda din adamı ,bilim adamı ve sanatkar yetişmiştir. Harput 1507 yılında Safaviler’in eline geçmiş, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515’te Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti zamanında Doğu Anadolu’nun ticaret ve bilim merkezi olmuştur. Bu dönemde Palu ve Keban’da da önemli eserler yaptırılmış, Keban ve Maden ilçelerinde maden işletmeciliği oldukça gelişmiştir. Osmanlı döneminde, musikide de önemli gelişmeler olmuş ve divan geleneği ile halk geleneğinin kaynaşmasından oluşmuş bir müzik kültürü ortaya çıkmıştır. İpekçilik son derece gelişmiş ,ipek tezgahları ve fabrikaları kurulmuştur. Evliya Çelebi Harput’ta XVII.yüzyılda 600 dükkan ,7 ticaret hanından, bedesten ve saraçhaneden söz etmiştir. XIX.yüzyılda Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) kent, Harput’tan Mezra’ya doğru kaydırılmış Mamuretü’l Aziz adıyla Diyarbakır vilayetine bağlı bir sancak konumuna getirilmiştir. 1871’de Bağımsız sancak, 1877’de de vilayet olmuştur. Kamüsü’l Âlâm’a göre Harput’ta 2670 ev, 843 dükkan, 10 cami,10 medrese, 8 kütüphane, 8 kilise ,12 han ve 90 hamam bulunmaktaydı. Osmanlıların son zamanlarında batılılar Harput’a özel bir önem verdiler. Amerikan, Alman ve Fransız kolejleri kurdular. Bu okullar Harput’taki yaşam ve kültürü etkilemiştir. Cumhuriyet döneminde Bakanlar Kurulu Kararı ile Elaziz, Elazıg olan ismi 1937’de Elazığ olarak değiştirilmiştir. Elazığ, yeni bir kent olduğundan eski eseri bulunmamaktadır. Bu tür yapılar Harput’ta toplanmıştır.Harput’tan günümüze gelen tarihi eserler arasında; Elazığ’ın 6 km. kuzeyinde bulunan Harput Kalesi, Harput Kalesinin yanındaki Meryem Ana Kilisesi (Kızıl Kilise, Süryani Kilisesi, Yakubi Kilisesi) (MS.179), Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun’un Camisi (1463) (1585 yılında yıkılmış yerine, Harput Müftüsü Hacı Ahmet tarafından bugünkü cami yapılmıştır 1843.) , Artukoğlu Melik Fahrettin Karaarslan’ın yaptırdığı Ulu Cami (1156), Kurşunlu Cami, Alacalı Cami ve Türbesi, Ağa Cami, Ahmet Bey Camisi, Merkez Camisi, Ahmetbey Camisi, Kale Camisi, Esadiye Cami, Meydan Cami, Arapbaba Mescidi ve Türbesi, Fatih Ahmet Baba Türbesi, Mansur Baba Türbesi Bekir Çavuş Mescidi, Ahi Musa Mescidi ve Türbesi, Zahribaba Mescidi ve Türbesi, İbrahim Baba Türbesi, Uryanbaba Türbesi bulunmaktadır. Harput'ta Türk sivil mimarisinin örneklerinden taş evler bulunmaktadır. Ayrıca, Hacı Hasan Hamamı, Cimşit Bey Hamamı (XVI.yüzyıl) ve Karaköçan İlçesine 18 km. uzaklıkta Karakoçan Kolan Kaplıcası, Harput Dabakhane Suyu, Elazığ’a 10 km. uzaklıktaki Buzluk Mağarası ilin doğal oluşumlarıdır.

ELAZIĞ AKARSULARI

Elazığ, doğusundan, batısından ve güneyinden, Güneydoğu Torosların batı uzantıları ile çevrili olup, Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığ�dan geçer. Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülkemizin sınırlarını terk ederler. Bu dağların en yüksek noktasını İl�in batısındaki Hasan Dağları (2.118 Mt) oluşturur. Hasan Dağının güneyinde Bulutlu Dağı (2.004 Mt.) , Karga Dağı (1.925 Mt.) ve Kamışlık Dağı (2.016 Mt.) yer alır. Elazığ ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1.490 metredir. Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde, yeniden yükselir. Beydoğmuş yöresinde 1.724 metreye çıkarak, Keban Barajı çöküntü alanına dek sürer. Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusunda Gökdere Dağını oluşturur. Kuzeye doğru açılarak İl�in Bingöl ile olan sınırını çizer. Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığ İl sınırları içinde kalır. Hazar Gölünün kuzeyinde 2.140 metre yüksekliğindeki Mastar Dağı yer alır. Güneyinde ise en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2.230 metre) dağını meydana getirir. Bu dağ silsilelerinden başka Elazığ�ın etrafında sıralanan bazı küçük tepeler vardır. Bunlar güneyde sırası ile, Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz tepeleridir. Bu tepelerin uzantıları Meryem Dağına kadar uzanmaktadır. Sonra Yemişlik (Miyadun) in üstünde Karababa tepesi, Altınçevre (Etminik) sırtları ile Akçakiraz (Perçenç) gediğine buradan da karşı tarafa geçicince Beyyurdu, Karakaya, Hoş ve Kıraç Tepeleri, Hasret Dağı eteklerine yaslanır.